Miras Hukuku
Miras Hukuku

Miras Paylaşımı: Murisin ölümü ardından kalan mallarının vasiyetnameye uygun bir şekilde, vasiyetname yok ise yasal mirasçılara kanunda belirtilen miktarlar oranında paylaştırılmasıdır. Miras paylaşımı ölümünden önce muris tarafından atanmış mirasçılar var ise bu kişiler arasında yapılır. Muris, mirasçı atarken tamamen serbest değildir. Tüm malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunamayacağı haller de mevcuttur. Miras paylaşımı hususuna ilişkin bu haller kanunda tahdidi olarak sayılmıştır. 

Örnek Yargıtay Kararı

T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 2016/12652

K. 2019/6076

T. 26.11.2019

DAVA : Taraflar arasında görülen tapu iptali-tescidavası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 26.11.2019 Salı günü saat 10.40 da daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi ...'nin raporu okundu, düşüncesi alındı, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel, bunun da mümkün olmaması halinde tenkis isteğine ilişkindir.

Davacılar, mirasbırakan babaları ...'nun maliki olduğu ... ada ... parsel sayılı taşınmazdaki ... payı davalı kızına devrettiğini, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı, bedelsiz ve muvazaalı olduğunu, davalının taşınmaz satın alabilecek maddi gücünün bulunmadığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline, olmadığı takdirde rayiç bedelin, bunun da mümkün olmaması halinde mahfuz hisseye isabet eden bedelin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı, devir tarihinde taşınmazı alım gücünün bulunduğunu, mirasbırakanın mal kaçırma iradesinin bulunmadığını, ayrıca sağlığında davacılara da bir takım kazandırmalarda bulunduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, muvazaa olgusunun sabit olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirasbırakan ...'nun maliki olduğu ... ada ... parselin ... payını üzerinde bırakıp ... payını 14.10.1969 tarihinde davalı kızına satış suretiyle devrettiği, 18.02.1991 tarihli imar işlemi sonucu yeni ... ada ... parselin ... payının davalı, ... payının mirasbırakan adına tescil edildiği, daha sonra kat mülkiyetine çevrilen taşınmazda ... numaralı bağımsız bölümün davalı adına kayıtlı olduğu, 1924 doğumlu mirasbırakan ...'in 09.09.2013 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davacı çocukları ... ve ... ile davalı kızı ...'in kaldıkları, başkaca mirasçının bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda HMK'nun 190. maddesi ve TMK'nun 6. maddesi gereğince herkes iddiasını ispatla mükelleftir.

Somut olayda; dinlenen davacı tanıkları mirasbırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırmasını gerektirir, muvazaanın varlığına dair somut bir olgu ortaya koyamamışlar, diğer mirasçılarla ilişkilerinin iyi olduğunu beyan etmişlerdir. Kaldı ki mirasbırakan mal kaçırma kastı ile hareket etseydi taşınmazın tamamını devretme imkanı bulunmasına rağmen bu yolu tercih etmemiş, 1/3 payını davalıya temlik etmiştir. Salt bedeller arasındaki farkın tek başına muvazaanın kanıtı olamayacağı, bu durumda da, toplanan deliller ve yukarıda değinilen ilkeler birlikte değerlendirildiğinde temlikin mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının usulünce kanıtlanamadığı sonucuna varılmaktadır.

Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile kabulüne karar verilmesi doğru değildir.

SONUÇ : Davalı vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 Sayılı Kanun'un geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 Sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 26/11/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


0 Yorum

Henüz onaylanmış yorum yok! Yazıya ilk yorumu siz yazarak düşüncelerinizi diğer kullanıcılarla paylaşabilirsiniz.

Yorum Ekle